Dilin dönmediği, hiç güneş görmemiş bir kuytunun aniden yüzeye vurması gibi derinden, beklenmedik ve sarsıcı, çarpıp geçen bir hal çöktü üstüne, sırf bu hal yüzünden değişecekti, eşsiz kılacaktı onu, olanlar! Yaşam önünde reverans yaparken, yeryüzünün tüm oyuncuları açılıp geçmesine izin vereceklerdi. Ne yazık ki seyircisiz yaşanacaktı olanlar; Bir “o”, bir de küçük öteki.!
Sert adamdı, bu konuda onu tanıyan az sayıdaki insanın kafasında şüpheye yer yoktu. Senelerdir öldürüyordu, artık her şey rutine binmiş, neredeyse tavsamıştı. Ama öldürmenin ona sağladığı büyük güç vazgeçilemezdi, sihir gibi! İlk defa karşılaştığı insanların bile bir adım geri durmalarına yol açardı. Farklı bir haldi onunkisi! Çünkü insanlar, başkalarının hayatını çırpınan bir kuş gibi elinde tutmaktan hoşlanan bu adamdaki gizi çözemeseler bile büyük bir terslik olduğunu hemen anlarlardı. Esasen, yürüyen bir ölüydü, hayatta olduğunu ancak bir orgazm gibi yükselen öldürme fiilinin içindeyken anlayabiliyordu!
Çöp toplayıcısı kılığında bir katildi..
Günlük hayatta gülümsemek istemezdi, kirli dişleri göründüğünde insanların daha çok korkacağını bildiğinden, ve en sonunda gülümsemeyi unutmuştu. Oysa çocukluğundan kalma çok hoş bir gülümsemesi vardı, yüzü bir anda çarpılır, aniden sevimli bir ihtiyara dönüşürdü. Eğer bu halini gören olsaydı yani!
Sonra küçük bir kız girdi hayatına sormadan. Gizli gizli kedi yavrularını beslediği karanlık depoda uyurken buldu onu, sıskacık, kimsesizdi besbelli. Kimbilir belki de küçük kızdan önce kedilerdir her şeyi başlatan!
Eşşek gözlü güzel kız, yanında gülümsemesini görecek kadar uzun kalan tek kişi olacaktı! Onu da öldürmeyi düşünmedi değil başta. Fakat planladığı gibi ilerlemedi işler! Küçük kız’ın diğerleri gibi korkmadığını fark ettiğinde çok şaşırdı. Hayreti öyle büyüktü ki, kendisinden korkmayan tek kişiyle konuşmaya başladı, ve bu sayede kız hayatta kaldı. Arkadaşlığa benzer bir ilişki gelişti aralarında! İşte o zaman yeniden rüya görmeye başladı, kendi çocukluğunu hatırlamaya başladı bölük pörçük..
Sisler arasında kaybolmuş çocukluğunu..
Görüntüler belirmeye başladı kafasının içinde. Evvel zaman içinde bir gün bir yerlerde, mutlu olduğu birkaç an olmuştu demek! Ortalığı dumanlar sarmadan önce! Canı yanmaya başlamadan önce! Can yakmaya başlamadan önce.. Acıyı henüz tatmamışken yaşadığı güven dolu günleri, bunca zamandan sonra hatırlamak, iyice sersemletti onu. Hatırladığı şeyin mutluluk olduğunu fark edemiyordu! Peşinden gitmekten de alıkoyamıyordu kendini. Hangi vakit olmuştu bütün bunlar, eski zamanlardaki o tozlu mutluluğun nedenini bulmalıydı? Her gün düşünmeye başladı geçmişini. Derken anılarını hatırlamaya başladı. Rüyalarla karışık hatıraların içinde, elinden tutan bir kadın vardı, rüzgarda sarı saçları uçuşuyordu, güzeldi. Ne zaman düşünde bu kadını görse, eski bir hissin gölgesi düşüyordu içine, sevinç..
Kimdi bu kadın, gerçek miydi? Bir yerlerde yaşıyor muydu? Bazen kokusunu bile duyabiliyordu, sabun ve çiçek..
Demek böyle olmuştu. Acıyı durdurmak için acı çektirmeyi öğrenmişti!
Bir çocukluğu olmadığını düşünürdü, ama varmış..
Sonra, kadının resmini buldu, yaşadığı eve benzer harabenin derinliklerinde. Nasıl olmuştu da daha önce görmemişti resmi? Ya da, belki resim hep oradaydı, sadece silinmişti hafızasından. Elinde lime lime olmuş eski resimle öylece oturdu, günlerce yerinden kıpırdamadı, yemek yemedi, gözünü kırpmadı, resme baktı durdu!
Küçük kızın sessizce gidişini fark edemedi bile, günlerdir öylece oturuyordu. Resmi bulana kadar her şeyin yolunda olduğu söylenebilirdi aslında, kızı hiç aç susuz bırakmamıştı. Konuşsun diye her dediğini yapıyor, ona iyi bakıyordu. Suratını asmasını istemezdi, ona her gün armağanlar getiriyordu atık giysi kutularından, çöpe atılmış oyuncaklardan.. Ama küçük kız tek kelime etmiyordu…
Resmi bulduktan sonra, her şey hızla değişti. Bir süre sonra ihtiyar adam sadece kendi zihninde yaşamaya başlamış, kızın varlığını unutmuştu. Dış dünyayı görmüyor, duymuyordu..
Gelmekte olan an, sizi öylesine değiştiren bir andır ki, tüm yaşam önünüzde bir adım geri çekildiğinde, herkes açılıp, geçmenize izin verdiğinde, bunca zaman hayranlığını ve onayını beklediğiniz dünya artık umurunuzda bile olmadığında, hikayenin kaçınılmaz sona bağlanmasının zamanı gelmiş demektir! Sadece tek bir şey kalmıştır geriye yapacak.. Ve onu da yaparsınız…
Adam elinde resimle otururken, çoktan öldüğünün bilincine vardı aniden. Aslında yıllar önce, sarışın kadının elinden tutarken ölmüştü. Dayaktan ağzı burnu dağılmış kadın son nefesini verirken, ellerini tutmuş, ve onunla birlikte orada ölmüştü. Artık zihni açıktı, kafasının içini dolduran toz, duman dağılmıştı, acı içinde doğruldu günlerdir hareketsiz oturduğu yerden.
Yaşadığı harabe şehrin çok dışında, ıssız, kervan geçmez bir yerdeydi. Yola çıktı, yürümeye başladı, yürümenin iyi geleceğini biliyordu. Yürüdü, yürüdü, yürüdü.. Yıllar önce yapması gerekeni yapmak için.. Babasını öldürmüştü, teslim olacaktı. Aslında yürümüyor, sendeleyip duruyordu, günlerdir açtı, susuzdu, uyumamıştı, yine de durmadı..
Sonra küçük bir el tuttu ellerinden, yolun kenarındaki ağacın altına doğru çekiştirdi, birlikte oturdular. Kız çocuğu cebinden kağıda sarılı, içine beyaz peynir tıkıştırılmış yarım ekmek çıkardı ve adama uzattı. Adamcağız minnetle aldı ekmeği, ilk ısırıktan sonra tane tane anlatmaya başladı içini yakan ne varsa, küçük kız her zamanki gibi can kulağıyla dinledi, hikaye bittiğinde bir damla süzüldü ihtiyarın yanağından..
Saatler sonra birlikte eve döndüler..
O gün..
Küçük dilsiz kız ve ihtiyar adam birbirlerini kurtardı.. Koskoca dünyanın durakladığı, geri çekildiği ve yol verdiği anlardandı! Böyle anlarda gezegen susar, o da kız gibi dilsizdir!
Hayatımızı hep bitmez tükenmez endişelerle ve kostümler içinde geçirdiğimizden!.. Başkalarını bir kenara bıraktığımız, ne diyeceklerini hiç düşünmeden, diğerlerinin kafasında oluşturduğumuzu sandığımız kimliğe göre davranmaktan vazgeçip nihayet kendimiz olabildiğimiz anların sayısı, denizin dibindeki nadir istiridyelerin pembe incileri kadar olduğundan.. Ve bütün bunların bir adım ötesindeki yerde her şey daha da garipleştiğinden.. Kendimiz olmayı bile elimizin tersiyle itip sadece olmayı, o an için başka hiçbir şekilde değil, ancak tek bir şekilde, öylece olmayı seçtiğimiz anlar!.. Ki paha biçilmez oldukları kadar, göz kırpmasından daha kısa sürede geçip giderler...
İşte böyle an’larda, yaşam ve ölüm hızlıca geçilmiştir, ötesine gidilip kısacık bir sarfı nazar imkanı doğmuştur…!
Bir damla gözyaşı tomurcuklanır, öylece uluorta, güpegündüz!... İnsanın içini acıtan düşüncedir! Ve düşünce sonradan gelir! Düşünce geldiğinde olay çoktan olup bitmiştir! Biz sadece gözyaşlarını görürüz. Önemli sanırız… Oysa değildir!
İnsanı insan yapan cevherin ortaya çıkışı, düşünceye değil başka türlü olamayışa dayanır!
MİKa
23 08 2022-08-23