“Gerçek” le karşılaşmanın neden bir travma olduğunu düşündün mü hiç? Günlük hayatın o küçük ve incitmeyen gerçekleri bile sarsıntı yaratıyorsa, daha büyüklerine hiç hazır değilizdir de ondan. Her sabah içtiği Starbucs kahvesinde aradığı sıcaklığı, aradığı köpüğü bulamadığı için günü kötü başlayan insanlarla çevriliyiz. Gerçek, bir düzeltmedir sahiden; kurduğunuz hayali, beklentinizi, yaptığınız planları hizaya çeken bir düzeltme, yani sarsıcı olabilir. Fakat bizi bu kadar tahammülsüz yapan, giderek gerçek dışı bir dünyaya savrulmuş olmamız.
Meseleleri basite indirgemek bilim erbabının onayladığı bir yaklaşım olmasa da insan zihni bunu sık sık yapar, aflarına sığınarak hadi biraz basite indirgeyelim önümüzdeki kokuşmuş menüyü! İyiliğin bile yeterince masum olmadığı bir dünyada buna ihtiyacımız var… Tanrı kim? Güçlü olan.. İyi kim? Uyum sağlayan.. Kim makbul? Gereğini yapan..
İnsanları sıraya sokan mekanizmalar çeşitli, bizim mekanizma dediğimize siz an itibariyle kapitalizm deyin, aslında küreselcilerin bile ehlileştirmeye ikna oldukları vahşi kapitalizmi çoktan aştık, totaliter liderlerin ve aç gözlü şirketlerin elinde silaha dönüşüp, kendi kendine ateş alan bozuk bir düzen elimizdeki.. Adı önemli değil, önemli olan; “mekanizma”nın insan canlısı üzerindeki etkisi?! Güçlünün peşinden git! İtaat et! Hayatta kal! diye arka planda sürekli fısıldayan içgüdüsel zekayı, doruklara çıkartan “o” kötücül etki.. Mesele asla kitlelerin cahilliği değildi, öyle olsa masum sayılırlardı, “kanıtlı bilgi” karşısında bile fikir değiştirmeyecek kadar katılaşmış insan nesillerinin tedavisi bir türlü başarılamamıştır.
İçgüdüsel zeka karmaşık tekniklere ihtiyaç duymaz, kullandığı formül çok basittir.. Bu basit formülü hücrelerinde hisseden dürtüsel kahramanlarımızla başa çıkmak ise imkansıza yakın, kitleler halinde çığlıklar atarak uçuşuyorlar tepemizde. Onlar, önlerine çıkan en ufacık engel karşısında bile öfkeden gözü dönen tipler, ve akıllarına hitap edilmesini de engel olarak algılıyorlar.. Bu öfke dürtüsel, seri katil gibi döngüsel, kendine fail arayan bir öfke.. Açık oturumlarda izleyebilirsiniz, sadece kazanmaya değil hasmını adeta yok etmeye yönelik “o” öfkeyi.. Soğuk bir öfkedir, nezaketin altına gizlenir sinsice. Dahası argümanlarını sıralarken, savları çürütürken gayet rasyoneldir..
Dürtüsel kahramanlarımız, mekanizmayı en iyi kavrayan, gereğini duraksamadan yapan arkadaşlar oldukları için mekanizmadan en iyi faydalanan insanlardır, seçim sonuçlarını da onlar belirliyorlar. Malum, gezegen üzerinde birbirine asla benzemeyen türlü çeşitli demokrasilerin tek ortak paydası hala, “seçim” ve seçimle işbaşına gelme şartı. En azından başlangıçta.. Çoğu kez totaliter lider tarafından içeriden teslim alınan demokrasilerden bahsediyoruz! “Nasıl oluyor da oluyor” sorusu tarih boyunca soruldu.. Marx’ın dediği gibi “bilmiyorlar ama yapıyorlar” döneminde değiliz, karşımızdakiler masum değil, tam tersine çok zekiler, sadece farklı bir zeka bu, karanlık bir zeka.. Hatta Zizek’in “biliyorlar ve yine de yapıyorlar” aşamasını da geçmiş olabiliriz… Bile bile yanlışa ortak olma noktasından, tam da yanlış olduğu için onu seçme noktasına gelmişizdir belki! Trump’ın başarısına yakından bakın! Ya da 20 yıldan sonra bütün hatalarıyla hala güçlü görünmeyi başaran Erdoğan vakasına.. Goebbels gibi propaganda bakanlarına ihtiyaç duymuyor yeni radikaller, kimsenin olmadığı kadar güvenli bir alandalar, kalabalıkların ikna edilmesine gerek yok, kitleler onları bütün yanlışlarıyla kabulleniyor… Buradaki temsiliyet bile farklı, düşün ki sana zarar bile verse razısın, sırf kendi türünden biri, senin türünden olmayanları da yönetecek diye, sırf kazanan tarafta olmanın hazzını yaşamak istediğinden oy veriyorsun. .
Kimsenin ikna edilmesine hakikaten gerek yok, niye mi? Çünkü vaad edilenlerin ve mevcut duruma ilişkin tasvir edilenlerin, illuzyon olduğunu, hayal olduğunu en çok kendi seçmenleri biliyor. Ama onların “hayalidir” söz konusu olan, henüz gerçekleşmemiş olması anlatılan ütopyaya duyulan şehvetli arzuyu daha da artırmaktadır, bu yüzden kafalarda arzulanan dünya artık her ne ise, sanki gerçekleşmiş gibi davranmak yeterlidir, ispat gerekmez. Bırakın ekonomistler ümitsizce uğraşsınlar mesela, işlerin aslında söylendiği gibi gitmediğini ispatlamak için.. Nasılsa her çaba, anlatılan ütopik başarıyı inkar gibi görünecektir inananların gözünde..
İşte bu yüzden sakın şaşırma! Yirmi yıldan sonra bile, altında kaldığımız ekonomik ve kültürel enkaza rağmen, yine oy verebilirler… Sırf kazanan tarafta olmanın orgazmını bir daha, bir daha yaşamak için…
Hiç istemezdim ama korkarım seçim yazısı oldu, ve kısa süre sonra kendisini imha edecek! Selamlar…