Bir kelime yazarsın! Serbest çağrışımlarla dolu zihninin, o saklı özgürlük denizi dalgalanmaya başlar. Açık bir denizdir orası, kimin kimle karşılaşacağı, gömülü taşların altından ne çıkacağı belli değildir. Sulara daldığında, kulaç atmaya çalışırsın, bazen dip akıntısı kuvvetlidir. Yine de yavaşça çekersin önce bir kelimeyi, sonra onun kuyruğuna takılmış ötekini, çünkü korkarsın. Kendi denizinde boğulmaktan..
Sen.., daha doğrusu adı “sen” olan, yalnızca sana seslenen o deniz yaratıklarının seslerine, o sirenlerin şarkılarına doğru büyülenmiş bir şekilde çekilirken, diğerleri merak eder ne zaman sadede geleceğini. Sadede gelinemez öyle kolay kolay. Gelinemez zira gündelik hayata indirgenemez, ciddiyetle tercüme edilemez, o absürt, çarpık evrendesin. Özneye dair olan, aslında, başka kimseyi de pek ilgilendirmeyen, fakat garip bir şekilde anlamlı...
"Gündem" denilen fiks menüyü sevmemizde utanacak bir şey yok, üzülmeyin! Gelişmiş radarlarımızla karasularımıza girecek düşmanı gece gündüz tarayışımızda da acaiplik yok.. Amma.. "Gündem" dayatmasının önümüzdeki seçenekleri fena halde daraltan, listesindeki tanımlı problemlerin çözülebilirliğini varsayan, kocaman bir yanılsama olduğunu görmenin de sakıncası yok arkadaşlar..
Laf aramızda esas "olay" gündem dışındadır...